28 Kasım 2008 Cuma

yeni bir adres..

Belki de hepiniz iyi biliyorsunuz ama ben daha yeni farkettim bu siteyi.Gerçi yeni başladım scrapbook a ama beni bayağı sardı.ne keyifliymiş.Bir de ben beceremiyorum.Üstesinden gelmeye başlayınca daha da saracak galiba.Başlıkla mekana çok rahat ulaşabilirsiniz.Hadi iyi eğlenceler...

kardeşimin kolyesi



Bu yazın sonuna doğru yaptığım bir kolye bu.Aynısından dayımın kızına da yapmıştım.İlk başta düğüm işi bana çok riskli gelse de zannettiğmden kolay oldu hazırlamak.Yaklaşık 7m mumlu ipi 5 parçaya ayırıp melek ara malzemeyi yerleştirince başlrına düğüm attım.Sonra da meleğin alt kısmında kalan iplere bir düğüm attım.Uçlarına da boncuk (yanılmıyorsam adı çek kristaliydi yanlış olabilir doğrusunu bilen lütfen uyarsın) ara malzemelerle ayrı ayrı kalacak şekilde düğümledim.

Bu arada ilk scrapbook çalışmamda huzurlarınıza sunuldu:) Saygılarımla.... :D

27 Kasım 2008 Perşembe

ULAK...


Biraz önce biten bir filmden arta kalanlar..

"Ulak bana kalbimin karanlığını gösterdi.Kalbim karası gözüm kör eyledi.Can almak da can vermek de Yaradan'a mahsus emme neylersin kul kulu kötü eyledi.Yaşamak haramdır ben gibisine.Rabbim affeyleye beni cehenneminde" (Ulak filminden)


Bence küçücük bir köye sığan Türkiye'nin hikayesi...

Çalan çırpan,taciz eden,akıllıyı deli işlerine çomak sokanı da vatan haini ilan eden sonra da bir kurtarıcıya tüm suçları yükleyip günah keçisine çeviren sonucunda da çarmıha gerip bitiren..ÇOK TANIDIK BİR HİKAYE..AMA BU HİKAYE TÜM ÇOCUKLARA ANLATILMALI...

Sahneler,müzikler ve efektler çok etkileyici ama sanırım biraz ürkütücü.Replikler öylesine dolu dolu ki.Her cümle belleğine kazınsın istiyor insan.Hikaye algılayanın çeşidine göre renk değiştirir belki.Castı çok sıkı seçilmiş.En azından benim için öyle çünkü tüm sevdiğim oyuncular sırayla belirdiler ekranımda.Her birinin ekrana dökülüşlerinde ayrı ayrı sevinip heyecanlandım.Gerçi biraz Babam Ve Oğlum koktu.Müzikleri,oyuncuları ve oyuncularının yarattığı karakterlerin yakınlığı ama bu o kadar da sakıncalı bir detay değil bence.Olsun tek eksik bu olsun.

26 Kasım 2008 Çarşamba

basit bir kutuyken...

kardeşimle dükkanlarda gezerken 1.5 Ytl ye bu kutuyu bulduk.Alsam işe yarar mı yaramaz mı diye düşünürken 1.5 ytlden fakirleşecek halim yok ya diye düşünüp aldık.Fikir kardeşimden çıktı.Yapmak da bana düştü.Gerçi bu kutuyu uygun yere yerleştirmek için yatak odamın dekorasyonunu kızarttım ama değdi bence...








Kutunun ilk hali...
















Kutunun nihayeti...

24 Kasım 2008 Pazartesi

İstanbul Dönüşü....

Merhaba;

1 hafta aradan sonra elimde yeni post malzemeleriyle geri geldim.Eğlenceli ve çok sıcak bir hafta geçirdim.Özlem giderdim.Semt pazarından İkea'ya uzanan gezi turları,akşamüstü çaylarının eşliğinde izlenen filmler,hacca gidecekleri yolcu etmeler...Derken ışık hızıyla geçen haftanın ardında kalanları paylaşmaya sıra geldi.


Kardeşime canım sıkıldıkça anahtarlık yapmışım.Anneme gidince aklıma geldi yaptıklarım.Hemen nereye sakladılarsa çıkarttırdım :) İlk resim keçe boncuklardan ve aralarında altın sarısı melek figürleri,kalpler var.Bu anahtarlığı yaparken ailecek keçeden geçmemek için inatlaşan çivilerle boğuşmuştuk.En sonunda eşimin gücü devreye girdi de sorun çözüldü.İkinci anahtarlık şu meşhur can sıkıntısıyla yaptığım kesenin malzemesinden(her yere kullandım bu leopar desenli poları) ve o malzemenin yanına eklediğim 3 renk yünle ve fuşya kurdeleyle hazırladım.Planladıklarımdan farklı oldu ama yine de içime sindi.


PS:Bu post craft woman'ın yap,yayınla bende bakıyım ricası da düşünülerek özenle hazırlanmıştır :D

15 Kasım 2008 Cumartesi

İstanbul yolcusu kalmasın...

Veeee yarın beklenen gün...Kahvaltı sonrası İstanbul'a doğru göçüyorum...Evdeki tüm hazırlıklarım bitti.Son dakika temizliği dahil.Eve gelince çok sorun çıkmasın diye giderken temizlemenin daha işe yarar olduğunu düşündüm.Valizin içine yerleşecekler salonun orta yerinde koltukta durmaktalar.Çünkü unuttum mu acaba deyip tekrar valizi açmaktan bıkmıştım.Kardeşimin programlarından fırsat kalırsa görüşürüz belki.Şimdilik hoşça kalın...

14 Kasım 2008 Cuma

Komedi Dükkanı.. :)


Eşim uzun zaman önce Tv8'deyken izlerdi.Benim de hep müsait olmadığım zamanlar olurdu.Bir akşam onunla oturmak için fırsatım oldu.O akşamın konusu hamamdı.O gün bugündür kaçırdığım bölüm sayısı yok gibidir.Cuma akşamlarımızın hevesle beklediğimiz akşamlara dönüşmesine neden oluyor.Kahkaha atarken nerdeyse kendimiz yaraladığımız başka bir seyrimiz yok artık.Tolga Çevik'in bir röportajındaki cümleleri oldukça haklı aslında:ordaki karakter aslında ağlanacak haline güldürüyor.Kelimelerin ilk anlamını algılayan,saf ve beceriksiz bir karakter."Ne yaptın " "Balım" gibi dile takılabilecek kelimeleri,çok sessiz sakinken aniden seesini yükseltip sinirlenmesi,konuların umulmadık hale gelip onun kadın kılığına girmesiyle sonuçlanması...Aniden bitecek olması ve biterken ağlatacak olması aslında beni şimdiden çok üzüyor.N'olur izleyin...Bu adamın kan ter içinde kalarak çırpınması boşa değil emin olun...

13 Kasım 2008 Perşembe

ordan burdan 2



Kuzenim kıyafet rengini belirlemiş,elinde bir bilgisayar çıktısıyla yanımda bitiverdi Şeker Bayramı öncesi...Kağıtta bir kaç kolye modeli mevcuttu :D Ben hemen mesajı aldım.Birlikte boncukçunun yolunu tuttuk.O mu bu mu derken küpe aparatlarını bile kullanmaya karar verdik modelimize uygun olsun diye.Ortaya net olmasa da sağdaki model çıktı.(gerçi benim en beğenerek aldığım boncuk flaşın kurbanı olmuş ama olsun) Hemde 3.5 ytlye.Tam öğrenci işi oldu yani:)
İstanbul için pek de günüm kalmadı.Vuslata 4 günüm var.İstanbul'u İstanbul yapanlarla yani biricik alemle buluşmaa pek de bişi kalmadı.Heyecan had safhada yani.Kardeşim muhakkak bir haftalık gezi programı yapmştır.Organizasyon konusunda da üstüne yoktur hani:D Bana da bu programa uymak kadar keyif veren birşey yoktur...
Dedem... 8 ocak 2008'de aldığımız kahredici bir haberin öznesi.Sıkı bir soğuk algınlığı gibi görünen şey aslında bize hiç uğramaz zannettiğimiz lanet hastalığın ulağıymış.Canımız çok yanmıştı o dönem.Aklımıza geldikçe hala da yanar ya....Yapılan tetkiklerin hatalı sonuç vermesi temennisiyle başlayan o dönem kemoterapi süreci ve onun getirdikleriyle (aslında daha çok götürdükleri demek daha yerinde olur sanırım) devam etti.6 kür uygulanan ilaçlar simsiyah kitlelerin gücünü oldukça zayıflattı.Sanırım yaşının geçince olması da bizim için avantajdı.Son tetkikte yok olduklarını farkettik.Dualarımızın yerine ulaşmasıyla gerçekleşen bir mucizeydi belki.Belki de tıbbın bizim işimize çok yaramasıydı.O dönem öyle böyle birşey oldu ve Allah bize dedemizi bağışladı.İlk duyduğumuz andan itibaren hiç isyan etmedik ve bunu da tesadüf olmadığını unutmadık.O zamanlar anneannemin içini dökmek için çırpındığımız sohbetlerin birinde (ki sağolsun o da hasta olmasına rağmen üzüntünün onu kötüleştirme riskine rağmen içine atmak için oldukça büyük bir direnç gösterdi!) "Ben öleceğini biliyorum.Tek istediğim biraz daha yanımda kalsın" cümlesini kurdu.Bu da tüm o sıkıntılı zamanların en acıtan cümlesi oldu.Bunca şey neden anlatıldı derseniz dedem artık haylice iyi.Bel fıtığını yenmeye çalışıyor şimdi.Bugün aldığımız iyi haber şimdilik operasyona gerek duyulmadığı ve kemiklerde bir kitleye rastlanmadığını öğrenmemiz oldu.Bu haberi paylaşmak içindi bunca dramatik hikayeyi anlatmam.

11 Kasım 2008 Salı

Teyzemin Konukları...

Ben bu resim işini sanırım pek beceremeyeceğim.Ama en azından bu sabahın ne kadar keyifli,şölenli bir sofrayla karşılandığını belgeler nitelikte.Bu sofraya fotoğraf çekildikten sonra sıcacık peynirli börek ve salçalı sosis eklendi.Bir de teyzemin en çok sevdiğim 7-8 arkadaşı....Eğlenceli,doludolu ve sıcacık sohbetleriyle eşlik ettiler teyzemin sofrasına.Yanlarında kendimi çok rahat ve şeffaf hissettiğim insanlar.Teyzemden dolayı mıdır bilmem ama beni çok çabuk kabullendiler.Onları tanımak çok büyük şans benim için.Sağol teyzem...Beni de onların arasına soktuğun için....

10 Kasım 2008 Pazartesi

Paris Sarhoşu'nun Sonu.,İstanbul Kokusu ve Teyzemin Konukları...

Evet olan oldu ve çok keyifle okuduğum "Paris Sarhoşu" dün gece bitti.Kendimi rehabilite etmeye fırsat vermeden kitaplığımın başına gidip okumadıklarımdan birini seçtim.Her ne kadar uzun bir zaman kitap okumayacağım en azından etkisi nötrleşene kadar kitap okumayacağım telkinini vermiştim kendime ama olmadı.Bu aralar okumazsam kendimi temize çekemem diye düşündüğümden kitapsız kalmayı göze alamadım.
Çok uzun zaman önce küçük bir anıyla başlayan martı sevdamın etkisiyle okumuştum Richard Bach'ın Martı Jonathan'ını.Şimdi elimdeki kitap da aynı yazarın Mavi Tüy adlı kitabı.Gönülsüz bir mesihin maceraları diye bahsediyor yazar kitabından.Mesih olmaktan sıkılan yalınlaşmayı isteyen biri.Daha çok başındayım ve konu benim için oldukça taze.Okuyup anlayacağız :D

Bu haftasonu İstanbul seyahatim gündemde.Çünkü eşim gece vardiyasına başlayacak.İstanbul özlemimi dindirmeye çalışırken bir yandan da ihtiyacım olup da burda edinemediklerimi edinmem ve en önemlisi kuaförümün yolunu tutmam lazım.Çünkü burda hiçbir kuaföre gitmek işime gelmiyor.(Takıntlarımdan dolayı güvenemiyorum)Biraz daha beklersem saçlarım enikonu zıvanadan çıkacak.El koymam lazım.

Yarın sabah teyzemin konukları var.Kahvaltı günü:)İşte tablo gibi bir sofra kokuyor.Fotoğraf makinesiyle gitmek çok akıllıca bir fikir olur.Sabah bir an önce olmalı...

9 Kasım 2008 Pazar

Atatürk....





İllaki birşeyler söylemek lazım..Bu konuda susmamak lazım...Sahip çıkıp yolunda ilerlemek lazım...Sadece büst dikmekle kalmamak lazım.


Lisede öğrenciyken okul müdürümüzden çok haz etmediğim için onun baskıyla mecbur tuttuğu törenlere katılmak istemezdim.29 Ekimler dışında.Ama şimdi o zamanki benle aynı duyguları taşıyan kuzenlerimi ikna etmeye çalışıyorum anma törenlerine gitmeleri için.Yarın da öylesi bir gün Türk milleti için.Ağlayıp vahlanmadan,arkasından ağıtlar yakmadan dimdik savunmak lazım ilkelerini ve devrimlerini.İzin verememek gerekiyor aslında hin fikirli bölücülere.Demokrasiyi kalkan yapıp cumhuriyetimizden etmelerine müsade etmemek gerekiyor...

Atam;sen gene de çok rahat uyuma....Bekçiliğimizi engellemeye çalışanlar var....

8 Kasım 2008 Cumartesi

AVON

2006'ının ağustosundan beri Avon satış temsilcisiyim.Bağlı olduğum firmayı da çok seviyorum.Bölge satış şefimizin ilk başlarda "Daha firmana güvenmiyorsun.Güvenmeye başlayınca daha da çok seveceksin Avon'u" demişti.Haklıymış.Tamam kabul müşteri portföyüm teyzem,annem,kardeşim,eşim,teyzemin kızlarından ve arada sırada teyzemin arkadaşlarından ibaret ama bana yetiyor.En azından yakından takip ediyorum kampanyaları.Temsilciye özel paketlerinden de faydalanıyorum.Bana da bir uğraşı oluyor.Sipariş ver,paralarını bankaya yatır,yeni kampanyaları tanıt...Eğlencelik benim için.Hırslı değilim.Bölgede derece yapayım kaygım da yok.Hem temsilcisine sahip çıkması yetiyor.Gerçi kazandıklarım ihtiyaçlarımı gidermek için yine Avon'a gidiyor ama olsun.Kadın için,erkek için,çocuk için,herkes için Avon...:)

7 Kasım 2008 Cuma

can sıkıntısından...


Bu can sıkıntısı insana neler yaptırıyor.Sık sık İstanbul'daki ailemi ziyarete giderim ve üç vardiya çalışan eşimin gece vardiyası bitene kadar orda kalırım.Sadece İstanbul'la sınırlı kalmayan seyahatlerim (ki Marmara bölgesine dağılan akrabalarımızın sayesinde sık ve farklı mekanlara oluyor bu geziler) yüzünden hep valiz toplayıp göçen bir halim olur.Elimin altında olması gereken minik aletleri (manikür makasım,törpüm,diş fırçam,cımbızım gibi) nereye koysam derdim hep oldu.Buzdolabı poşetleri,Temsilcisi olduğum Avon'un küçük poşetleri her zaman kullandıklarımdı.Ama bunlar bana hiç estetik ve cici gelmiyordu.Bir akşam evde daha önceleri kutu kaplamak için aldığım leopar desenli polardan artan parça elime geçti.Ve fuşya renkli kurdelalarım.Dikiş makinem olmadığı için elimde polyester ipliklerle tabi en çok zorlukla diktiğim bir kesem oldu artık.Sanırım bu kese içine ufak hediyeler iliştirmek için iyi bir kılıf olabilir.Dikiş makinesi olana daha kolay ama yinede sonuç çok içime sindiği için zahmeti gözüme batmıyor...

6 Kasım 2008 Perşembe

ordan burdan

Dün gece Abbas Güçlü ile Genç Bakış'ı izledim.Oldukça geç bir saatte yayınlanmasından herkes gibi bende çok şikayetçi oldum dün gece.Çünkü konu ve konuk haylice ilgimi çekti.Konu "Mustafa" adlı film konuk ise filmin yazarı ve yönetmeni Can Dündar'dı.Filmi ne yazkki şehrimizde sinema olmadığı için (ki bu burası için aslında utanç verici bir durum gerçi varolan sinema dersaneye dönüştürüldü bu da ikinci utanç verici durum) izleyemedim.ancak şöyle bir durum varki şimdi daha da fazla istiyorum o filmi izlemeyi.
Bence bir lidere tüm en'leri yükleyip ulaşılmaz kılarsanız peygamberden farkı kalmaz.Zaafları,korkuları,arzuları,aşkları ve yenilgileri de olmalı eğer insanüstü bir canlı değilse.En azından biz öyle olmasını beklemiyorsak.Atatürk'ü kendimize çekmek demek onun varlığını küçültmüş olmak demek değil ki.
Tekrar filmi izlemediğimi söyleyeyim ama dün gece farkına vardığım bir durum var ki o da en azından Can Dündar'ın her eleştiriye cevabı var.Bazen öyle eleştiriler yapılıyor ki sonunu düşünmeden konuşmalara benziyor.Kitabın sonu okunmadan ortalarında bir yerden yorum yapmak oldukça sakıncalı en azından haksızlık.

Türkçe'ye çevrilmiş adıyla "Şantör"adlı filmi izledim geçenlerde.Eleştirmen değilim sadece izleyiciyim ama ne yazık ki içime sinerek izlediğim bir aşk hikayesi değildi.Yorumlarında büyüleyici ifadesi kullanılmasına rağmen...Yanlış bir yorum belki ama Gérard Depardieu'ya ne yazıkki aşk yakışmamış.Belki karşı cinsin oldukça genç olmasıyla ilintili bir durum ama ben yine de ikna olamadım.Aşk ne yazıkki bu filmde güzel değil.En azından klasikleşmiş "Kasımda Aşk Başkadır" "New York'ta Bir Sonbahar" "Ayrılık" gibi filmlere hiç benzemiyor.

Paris Sarhoşu hala elimde.Ben bu kitap bitmesin istiyorum.Belki de etkisinden sıyrılana kadar yeni bir kitaba başlamayacağım.Sırada okunacak yığınla kitabım olmasına rağmen bitmemeli bu kitap...

Teyzemin eşi iş için yurtdışına Çin'e gitmişti.Teyzem için oldukça zorlu bir süreçti.Allah'tan zamanlamasını haylice iyi ayarladı da çıldırma noktasına gelmeden evine döndü.Yiğenini de unutmayan eniştem çeşitli magnetler ve tarak getirmiş.Teşekkür etmek gerek.

Uzun süren grip gitti öksürüğü kaldı yadigar....

1 Kasım 2008 Cumartesi

Paris Sarhoşu


aslında bestseller yada popüler kitapları okumak bana çok da haz vermezdi.Ama bu kez bir alışveriş merkezinin promosyon departmanından aldığım bir kitap bu fikrimi biraz olsun değiştirdi. "Paris Sarhoşu"...Oldukça eğlenceli ve sürükleyici bir üslubu var.Çok zengin bir sevgilisi olan ,amerika'da yaşayan bir moda tasarımcısının Fransa ,Fransız erkeğine hayranlığından dolayı Paris'e göçetmesini ve burda yaşadıklarını anlatan bir kitap...Amerikalı bir kadının Fransız erkeğinin ilişki formatını benimserken bir yandan da Fransa tarzına alışmaya çalışması eğlenceli bir süreç haline geliyor.İçinde kadının aradığı her şey var.Henüz kitabın yarısındayım.Ancak merakla beklediğim bir finali var.Okurken çok eğleniyorum.Bu da bu aralar en çok aradğım şeydi.Ağır kitaplar okumak ve ağır filmler izlemek ruhumu haylice yoruyordu bu kitap ilaç gibi geldi..Bence bir deneyin...Her kitap eğitmek zorunda değil.En azından eğlenirsiniz...

Etiketler

İzleyiciler